Onur Öymen, 03.01.2015 Cumartesi saat:20.00′den itibaren canlı yayın konuğumuz oldu:
“IŞİD’in en büyük tehdit olduğunu, bölgede bununla mücadele edilmesi gerektiğini Amerikalılar kendileri söylediler. Ancak sadece hava operasyonları yetmez diyorlar. Peki nasıl yapacaksınız kara operasyonunu? Amerika kendisi kara kuvveti göndermeyeceğini söyledi. Hatta Amerika’nın başkanlığını yaptığı koalisyondaki üye ülkelerin hepsi asker göndermeyeceğini söyledi. Yerel güçlerin ise bu konuda ne kadar yetersiz oldukları her gün biraz daha ortaya çıkıyor. Biden “orada bize yakın olan ve Esad’la mücadele eden güçlerden memnun değiliz. Onların gücü ve yetenekleri yetersiz” dedi. O zaman tek güç olarak Türkiye kalıyor. Haftalarca Batı basını, Amerikan basını “Bir an önce askerleriniz gönderin. Kobani’de burnunuzun dibinde neler oluyor, siz neden asker göndermiyorsunuz” diye Türkiye’yi sıkıştıracak yayınlar yaptı.” O.Ö.

 

 

Ahmet Eler: “Amerika neden çekingen davranıyor.”

ONUR ÖYMEN : “Çünkü Amerika hem Afganistan’da hem Irak’ta asker bulundurmanın acı sonuçlarını gördü. Şu an Suriye’nin elinde kimyasal silahlar var. Bir kısmını tasfiye ettiler, ama hepsini değil. Suriye’ye yapılmak istenen kara operasyonu çok riskli bir operasyondur ve Suriye yönetimi yabancı bir ülkenin müdahalesinde kimyasal silah kullanacaklarını açıkladı. Yani kimyasal silahlara sahip olan bir ülkeye müdahale kolay bir iş midir? Türkiye bütün bunları düşünmüyor. Bir Esad takıntıları var ve Esad’ı devirmek için her türlü riski almaya hazırlar. Başbakan açıkça söyledi: “Siz Esad’a karşı tavır alırsanız, biz de askeri müdahaleye yeşil ışık yakabiliriz.” Benim gördüğüm kadarı ile bu gelişmeler çok tehlikelidir. “

 

 

Ahemet Eler: “Daha önce Suriye, demokratik bir rejimle mi yönetiliyordu?”

 

ONUR ÖYMEN: “Yerinde bir soru, Esad takıntısı devam ediyor. Her gün söylüyorlar. Bunu niçin takıntı yapıyorlar? Esad her gün halka baskı yapıyor, demokrasiye karşı. Bu nedenle Esad’ın devrilmesi lazım diyorlar. Peki Kaddafi halkına baskı yapmıyor muydu? Daha önce Esad demokratik bir yönetimle ülkeyi yönetmediği kesin. Sizin en yakın ilişkiler kurduğunuz dönemde Esad Suriye’de bir demokrasinin mi başındaydı? Başka pek çok ülkede totaliter, otoriter rejimler yok mu bunun gibi? Siz onların hepsinin silah zoruyla devrilmesini mi savunuyorsunuz? Niçin bunu Esad için söylüyorsunuz? Bunun belirli bir sebebi var. Çünkü bu bir mezhep politikasıdır. Suriye’nin halkının çoğunluğu Sünni fakat yönetim Nesturî. Öyle anlaşılıyor ki, siz onun yerine Esad’ın devrilip Özgür Suriye Ordusu’nun içinde ağırlığı olan Müslüman Kardeşler’in iktidar olmasını istiyorsunuz ve İran’dan Akdeniz’e kadar uzanan Şii kuşağını kırıp Türkiye üzerinden Suriye, Hamas, Mısır’dan Atlantik’e kadar uzanan bir Müslüman Kardeşler kuşağı kurmaya çalışıyorsunuz. Yani siz Suriye’de Müslüman Kardeşler’i iktidar yapmak için Esad’ın devrilmesini istiyorsunuz. Aksi takdirde, ilke olarak bunu yapıyorsanız, niye daha önceki dönemde içli dışlı ilişkiler kurdunuz? Hiçbir ülkeye vermediğiniz tavizleri verdiniz? Dicle sularından 1 milyar 250 milyon metreküp suyu Suriye’ye karşılıksız vermeyi taahhüt ettiniz, anlaşma yaptınız bunun için. Totaliter bir ülke ise, niye bu anlaşmaları yapıyorsunuz? Demek ki sizin başka niyetiniz var. Baktınız ki ayaklanmalar sonucunda Esad’ın devrilmesi ihtimali var. Aman o giderse Müslüman Kardeşler gelsin dediniz. Bütün oyun bu.”

 

Ahmet Eler: “PKK’nın artık terör örgütleri listesinden çıkartılması tartışılıyor. Neden?”

 

ONUR ÖYMEN: “Amerika’nın dış işlerine çok yakın bir örgütü vardır: Council of Foreign Relations. Bu kuruluşun başındaki Richard Haass verdiği bir demeçte diyor ki “PKK’nın artık terör örgütleri listesinden çıkartılması tartışılıyor.” Neden? Çünkü siz PKK’yı muhatap aldınız. Yani masaya oturduğunuz bir örgütü tüm dünyaya terör örgütü olarak nasıl kabul ettireceksiniz. Bunun sıkıntısı var. İkincisi de şudur: Amerika size bir taraftan askerlerinizi Kobani’ye göndermenizi ve orada IŞİD’la savaşmanızı söylüyor. Aynı Amerika, diğer taraftan, size PKK ile mücadele için Kuzey Irak’a sakın asker göndermeyin diyor. Yani kendime yönelik terörist saldırıya karşı asker gönderemeyeceğim, fakat başkasının tehdit olarak algıladığı terör örgütüne karşı asker göndereceğim. Bu büyük bir çelişki. 
Türkiye, Şubat 2008’de Kandil’e bir kara operasyonu düzenledi. Amerikan Savunma Bakanı operasyonun derhal durdurulması ve askerlerin geri çekilmesini istemeyen bir demeç verdi. Yani sizin PKK’yı tamamen tasfiye etmenizi istemiyorlar.”

 

 

DIŞ POLİTİKADA YAŞANAN SON GELİŞMELERİ, canlı yayında değerlendiren Onur Öymen, KEYİAD Başkanı Ahmet Eler’in konuğu: Tek Rumeli Tv ekranlarında, seyircilerden gelen soruları yanıtlıyor.

 
Onur Öymen: ” Türkiye 50 yılı aşkın zamandan beri AB üyeliğini resmi bir devlet politikası haline getirmiştir. O tarihten beri işbaşına gelen bütün hükümetler bu hedefi benimsemişledir. Türkiye’nin üyeliğini 1963 Ankara anlaşması ile ilke olarak kabul eden AB, uzun yıllar geciktirici politikalar izledikten sonra 2005 yılında resmen Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlamıştır. Ancak bu süreç çok güç ve çalkantılı devam etmektedir. Bizimle aynı gün müzakerelere başlayan Hırvatistan süreci tamamlamış ve 1 Temmuz 2013 tarihinde tam üye olmuştur. Türkiye ise 35 başlığın sadece 14’ünü açabilmiş ve sadece 1 tanesini kapatabilmiş yani yolun yarısına bile gelememiştir. Her ne kadar Türkiye’nin eksiklikler bu durumun ortaya çıkmasında bir ölçüde engel olmuşsa da esas engel AB tarafından gelmektedir. AB konseyi Kıbrıs itilafının çözümü sanki sadece Türkiye’nin elindeymiş gibi bu meseleyi bahane ederek 8 müzakere başlığına engel koymuştur. Fransa tek başına 5 başlığa, Kıbrıslı Rumlar da 6 başlığı engellemişlerdir. Fransa 1 başlık üzerindeki engeli kaldırmıştır ama şu anda 20 başlık engelli durumdadır. “
 

 
Keyiad Keşan : “Son Brüksel ziyaretinde bazı ilerlemeler kaydedilmesi beklenmekteydi. Bu engellerin kısmen kaldırılması, Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolara son verilmesi bu beklentileri arasındaydı.”
 
 
Onur Öymen: “AB ile ilişkilerimizde yaşanan başka sorunların da çözüme kavuşturulması beklendi. Bunlardan biri serbest ticaret antlaşmaları, diğeri de Türk vatandaşlarının Shengen Antlaşmasını imzalayan AB ülkelerine vizesiz seyahatine imkan veren anlaşmanın 3,5 yıl sonra değil bir an önce hayata geçirilmesiydi.”
“Maalesef bu beklentilerden hiçbiri gerçekleşmemiştir ve Türkiye AB’nin yaptığı haksızlıklar nedeniyle hesap soran bir ülke olacağına, Türkiye’de son zamanlarda meydana gelen bazı gelişmeler nedeniyle neredeyse hesap sorulan ülke haline gelmiştir.
İşte bütün bu sorunların çözümü için Türkiye’nin dış politikasında Cumhuriyetten beri sürdürülen ana çizgiye dönerek gerek bölge ülkeleriyle gerek diğer ülkelerle barış ve uzlaşma arayan fakat aynı zamanda da haksızlıklarla mücadele eden bir ülke konumuna gelmesi gerekmektedir. Türkiye’nin bunu yapacak gücü, birikimi ve tecrübesi vardır. Bütün mesele bu yolda bir siyasi iradenin oluşmasıdır.”
 

 
Keyiad Keşan Acaba Orta Doğu ülkeleri demokrasi istemedikleri için mi demokrasi yerleşmemiştir?
 
 
Onur Öymen: “Gerçek pek böyle değil. Orta Doğu’da demokrasi yolunda ilk adımlar daha Osmanlı İmparatorluğunda ikinci meşrutiyet ilan edilmeden başlamış. Kaçar Hanedanı liderlerinden Muhammed El din Şah aydınlardan gelen baskıları kabul ederek ülkede demokratik bir anayasa yapılmasına, siyasi partilerin kurulmasına ve bir meclisin toplanmasına razı olmuştu. Bu kurumlar oluşturulmuş, partiler kurulmuş, seçimler yapılmış ve meclis toplanmıştır. Ancak o yıllarda İngiltere ile Rusya İran’ı nüfuz bölgelerine ayırmak üzerinde anlaşmışlardı ve İran’ın demokrasi içinde gelişmesi yabancı ülkelerin orada etkinliklerini sürdürmelerine izin vermeyecekti. O yüzden İngilizlerin de karşı çıkmaması sonucunda Ruslar askeri bir müdahale ile bu parlamentoyu fiilen ortadan kaldırmışlar hatta bombaladıkları parlamento binasıyla birçok milletvekilinin ölümüne yol açmışlardı. İşte ilk demokrasi girişimi böyle bastırıldı.”
 

 
Keyiad Keşan : Çare nedir?
 
 
ONUR ÖYMEN…: “Çare, bütün Orta Doğu ülkelerinin, halklarının beklentisi doğrultusunda gerçek bir demokratik yönetime kavuşturulmalarıdır. Halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik demokrasinin vazgeçilmez bir koşulu olduğu için bölgede demokrasiyi gerçekten destekleyenler aynı zamanda laikliği de desteklemelidirler.”

 
“Bölgede gerçekten demokrasiyi isteyen insanların diğer ülkelerden beklentileri her şeyden önce kendi siyasi mücadelelerine gölge etmemeleri ve rejimi silah zoruyla değiştirmek isteyen ve bir çoğu da terör örgütü niteliğinde olan gruplara destek vermemeleridir. Bu silahlı gruplar başta El Kaide ve Irak – Suriye İslam Devleti ile İslam Cephesi gibi örgütlerin Suriye’nin hatta bölgenin geleceği ile ilgili kendi beklentileri vardır. Başka ülkelerden pek çok militanı getirerek Suriye’deki çatışmalara sokan bu örgütler aynen Irak’ta olduğu gibi uzun vadede Suriye’de bir istikrarsızlık unsuru olacaklardır. Orada çatışan örgütlere silah ve lojistik destek sağlayan ülkeler de bu istikrarsızlığın sorumluluğunu taşıyacaklardır.”

 
“Bugün 910 km’lik Türkiye – Suriye sınırının Suriye tarafında tek bir Suriye askeri yoktur. Bölgenin bir bölümü PKK yanlısı PYD unsurları tarafından kontrol edilmekte, geri kalan bölgede de çeşitli terör örgütleri ile Müslüman Kardeşler ağırlıklı Özgür Suriye Ordusu fiilen yönetimi elinde bulundurmaktadır.”

 
“Türkiye’nin bu konudaki tutumuna gelince, bence söylenebilecek şudur, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye’nin bölgede izlediği politikaların özünde iki ilke yatmaktadır. 1. Bölge ülkeleriyle tek tek iyi ilişki kurmak. 2. Onların aralarındaki çatışmalara karışmamak ve iç çatışmalara taraf olmamaktır. Maalesef Türkiye son zamanlarda bu ilkelerden uzaklaşmış görünmektedir ve adeta bir taraf haline gelmiştir. Bu, oradaki bazı siyasi güçlerin de tepkisini çekmekte ve Türkiye’yi bir hasım gibi görmelerine yol açmaktadır. Bu politikalar yalnız Suriye’de değil Irak’ta da sıkıntı yaratmaktadır. Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesel yönetim ile özellikle petrol alımı için yaptığı bağlantılar Bağdat hükümetinin ciddi tepkisine yol açmaktadır. Kuzey Irak’taki PKK varlığı Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır ama ne yazık ki ne Irak hükümeti ne de yerel yönetim bu örgütün Irak topraklarında çıkarılması için gayret göstermektedir ve Türkiye’nin de bu örgütün tasfiyesi için bir kara operasyonu yapmasına karşı çıkmaktadırlar. Aynen Suriye sınırında olduğu gibi 384 km’lik Irak sınırının Irak tarafında da tek bir Irak askeri bulunmamaktadır ve bu da Türkiye’nin güvenlik riskini artırmaktadır.”
 

 
 

 
 
Keyiad Keşan 2014′DE DÜNYA JEOPOLİTİĞİNİ, Tek Rumeli ekranlarında, Onur Öymen’le değerlendiriyor:
 

 
Keyiad Keşan “PYD’nin PKK ile bağının belgeli olduğu açıklamasını yapan Onur Öymen ‘IŞID’ın Ayn el Arab’da (Kobane) yürüttüğü ve sivil halkı da hedef alan terörist saldırılarına milletçe gösterdiğimiz haklı tepkiler PYD ile ilgili bu gerçekleri unutturmamalıdır.”
 

 
Keyiad Keşan : PYD İLE İLGİLİ GERÇEKLER üzerine bir değerlendirme alabilir miyiz sizden?
 

 
Onur Öymen: “PYD, PKK’LILAR TARAFINDAN KURULMUŞ, PKK ÇİZGİSİNDE BİR ÖRGÜTTÜR.”

 
“PYD, Öcalan ve PKK liderlerinin 1998 yılında Türkiye’nin baskısıyla Suriye’yi terk etmek zorunda bırakılmalarından sonra geride kalan PKK’liler tarafından kurulmuş PKK çizgisindeki bir örgüttür.
Wikipaedia gibi uluslararası kaynaklar PYD’nin Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’ya bağlı olduğunu, bu örgütün Öcalan’ı ideolojik liderleri olarak kabul ettiğini ve Kongra-Gel’i de Kürt Halkının en yüksek yasama organı olarak gördüğünü, yazmaktadırlar.
PYD lideriyle Öcalan’ın geçmişte çeşitli vesilelerle birlikte olduklarını, yakın temas içinde bulunduklarını kanıtlayan belgeler de vardır.
Genelkurmay Başkanlığı, 8 Ekim 2014 tarihinde yaptığı bir açıklamada PYD’yi bir terör örgütü olarak nitelendirmiştir.”

PYD İLE GÖRÜŞEN TÜRK HÜKÜMETİ PKK’YI MEŞRULAŞTIRIYOR

 
“Türk hükümetinin bu veriler ortadayken PYD lideri ile görüşmelerde bulunarak bu örgütü meşrulaştırma yolunda adımlar atması PKK’nın da meşrulaştırılmasının yolunu açabilir. Esas eleştirilmesi gereken budur.”

* * * 

 
“Yıllardan beri, ayırım gözetmeden bütün terör örgütleriyle mücadele edilmesi gerektiğini savunurken şimdi PKK’nın uzantısı olduğu kabul edilen bir örgütü terör örgütü olarak kabul etmediği izlenimi veren görüşlerin açıklanması bence doğru olmamıştır.” diyen Onur Öymen, şöyle devam etti:
Ayrıca gene yıllardan beri “Silah zoruyla Türkiye’ye siyasi hedeflerini kabul ettirmeye çalışan bir terör örgütüyle müzakere edilmez mücadele edilir”görüşünü ısrarla savunurken, şimdi Hükümetin PKK’yla açılım süreci adı altında görüşmelerde bulunmasını kabul etmemiz doğru değildir.

PYD İLE İLGİLİ GERÇEKLER UNUTULMAMALI

 
“IŞID’ın Ayn el Arab’da (Kobane) yürüttüğü ve sivil halkı da hedef alan terorist saldırılarına milletçe gösterdiğimiz haklı tepkiler PYD ile ilgili bu gerçekleri unutturmamalıdır.” (Onur Öymen)
 

 
 

 
 
Fuat Güngör ile birlikte programı hazırlayıp sunan KEYİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet ELER, programı şu sözleriyle sonlandırdı;
“Sayın ONUR ÖYMEN’E teşekkür ediyoruz, bir daha ki programımızda görüşmek üzere tüm seyircilerimize iyi geceler diliyoruz.”
 
Fuat GÜNGÖR’ün notu:
 
“Bu akşam (03.01.2015, Cumartesi) TEK RUMELİ Tv ekranındaki konuğumuz sayın ONUR BAŞARAN ÖYMEN idi….
Onur Başaran Öymen 18 Ekim 1940, Kadıköy, İstanbul doğumlu, Türk diplomat ve siyasetçidir. Diplomat olarak uzun bir süre dış ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Onur Öymen, daha sonra siyasete girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 22. dönem İstanbul ve 23. dönem Bursa milletvekili olan Öymen, aynı zamanda 5 Kasım 2003′ten 23 Mayıs 2010 tarihine kadar Cumhuriyet Halk Partisi genel başkan yardımcısıydı.” (F.G.)
  
 
ONUR ÖYMEN kimdir?
Özgeçmiş
1940′da İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Galatasaray Lisesinde yaptı. Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Aynı fakültede doktora yaptı. Doktora tezi: ‘Teknolojik Gelişme ve Savunma Politikası’.

1964 Dışişleri Bakanlığına girdi.
1964 – 1966 Askerlik görevi.
1966 – 1968 NATO Dairesinde İkinci katip.
1968 Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği’nde İkinci katip daha sonra da başkatip.
1972 Ankara’da Siyaset Planlama ve Avrupa Konseyi, daha sonra da Kıbrıs Dairelerinde Şube Müdürü.
1974 Lefkoşe Büyükelçiliği Müsteşarı.
1978 Dışişleri Bakanı’nın özel danışmanı.
1979 Ekonomik İşler Daire Başkanı.
1980 Prag Büyükelçiliği Müsteşari.
1982 Madrid Büyükelçiliği Müsteşarı.
1984 Ankara’da Siyasi İnceleme ve Değerlendirme Daire Başkanı.
1985 Siyaset Planlama Dairesi Başkanı.
1988 Kopenhag Büyükelçisi.
1990 Bonn Büyükelçisi.
1995 Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı.
1997 NATO Daimi Temsilcisi.
2002 Ağustos emekli.
2002-2007 CHP İstanbul Milletvekili.
2003-Mayıs 2010 CHP Genel Başkan Yardımcısı.
2007-Haziran 2011 CHP Bursa Milletvekili.
Ödülleri
1995 Yılın Bürokratı Ödülü. Nokta Dergisi.
1995, 1996, 1997 Yılın Hariciyecisi Ödülü. Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Vakfı.
1997 Abdi İpekci Barış Ödülü. Milliyet Gazetesi.
2005 Yılın Politikacısı Ödülü. Nokta Dergisi.
Bildiği Yabancı Diller
İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca

Onur Öymen evli ve iki çocuk babasıdır.

Test

Form Gönderimi

Tamam

© Ahmet Eler 2017 | Tüm Hakları Saklıdır.
Web Tasarım Teknobay.