Ülkemizde bu ay sonu yapılacak olan yerel seçim sürecinde genel manada ekonomik tabloya bakarak değerlendirme yapmakta fayda görüyorum. Geçtiğimiz yıl sonlarında kur ile yaşanan ‘’7.2 şiddetindeki depremin’’ etkileri özelikle reel sektörde büyük hasara yol açtı. Kalıcı hasar olmaması adına bir takım toparlanma önlemleri alınmaya devam ediliyor.
Lakin istihdam riskinin özellikle bu dönemde ehemmiyetle ele alınması çok daha mühim. İşsizliğin artmaması adına özellikle bankacılık sektörünün reel sektöre yönelik kolaylaştırıcı önlemleri, kredi vade süreleri ve ödeme kolaylıkları ön planda olmalıdır. Seçimden sonra işlerin nasıl olacağına dair her vatandaşımızın kendince tahminleri varki bu noktada en öncelikli husus piyasadaki likitidenin artırılması, istihdam ve üretim teşviklerinin acil hayata geçirilmesi ile ilişkilidir. Piyasaya daha fazla likit sunulması adına Hükümet tarafında dış borçlanmaya yine ağırlık verilmeye başlanacağının sinyalleri geldi. Türkiye Varlık Fonu ilk borçlanması için Citibank ve ICBC’ye (Industrial and Commercial Bank of China) 1 milyar Euro borçlanma için yetki verdi.
Ülkemizde tasarruf oranları zaten çok düşük seviyelerde olduğu için dış kaynak ihtiyacının bir kısmı yurtdışından tasarrufların ülkeye getirilmesi ile alakalıdır, bununla ilgili de hamleler yapıldı. Genel manada fonların kaynağının ne olduğu, hangi vadede nasıl geri ödeneceğini araştırmak ve değerlendirmek çok mühim iken nerelerde kullanılacağı en az fonların kaynağı kadar önemlidir. Üretimi tetikleyen unsurları işimizin odağına almak gibi gereklilikler de ortadayken likit kaynaklarını kullanmaktaki temel eksen tarımda üretimi desteklemek olmalıdır. Özellikle tarımda sebze fiyatlarında son 5 ayda yüzde 68 oranındaki artış tüm sistemin sıkıntılarını gözönüne almamız gerekliliğini ortaya koydu. Sebzede ciddi üretim kaybı yaşamaktayız, 2017 yılında 30.7 milyon ton olan üretim geçen yıl 30 milyon tona geriledi. Üretim çarliston biberde yüzde 26, dolmalık biberde yüzde 6, soğanda yüzde 9.4, patlıcanda yüzde 5.4, taze fasulyede yüzde 7.8, karalahanada yüzde 14 azaldı. Bu kayıplar ana üretim tablosunu da aşağıya çekti.
Ocak ayında özellikle üretim bölgelerinde ciddi olumsuz hava koşulları yaşandı. Hortum, fırtına ve seller Antalya, Mersin, Aydın ve Manisa gibi illeri etkiledi ve sera üretimini vurdu. Meyve sebze üretiminin toplamının dörtte biri kadar kısmı zarara uğradı, ihracata giden ürünlerin üzerine bir de üretimdeki azalma geldi ve Ocak ayında sebze fiyatlarının yüzde 30 artmasına neden oldu. Sebze fiyatlarındaki artışın ikinci nedeni kur artışından kaynaklanmaktadır. Tarımda üretim girdilerinin yaklaşık yüzde 60’ı ithalata bağımlı olması sebebiyle akaryakıt, gübre, yem, tohum, ilaçların çoğu ithalatla karşılanıyor. Kur arttığında üretim maliyetlerinde önemli artışlar meydana geldi. En kötüsü de bütün bunlar olunca gıda ticaretini yapan bir kısım aracılar spekülasyon yapmaya ve kendilerini düşünerek fiyatları artırmaya başladılar. Bunun neticesinde perakende fiyatlar üretici fiyatlarının kayda değer oranda üzerinde artmaya devam ediyor.
Bütün bu tabloya baktığımızda; Tarımda kendi kendine yetebilen ülkemizin devlet destekleri ile daha fazla üreticinin yanında olduğunda ve/veya bulunan gelen fonların kayda değer kısımlarını tarıma aktardığında, coğrafyamızın gerçeği olan ve ‘’Dış Odaklı’’ ileride yapılması muhtemel tüm ekonomik ataklara karşı kendi üretim gücümüzle minimum sarsıntı yaşayabileceğimiz de aşikârdır. Reel sektöre verilen kredi erişimindeki ve geri ödemesindeki kolaylıkların sağlanması ve bunun istihdam artışına faydası ile tarımda üretim desteklerinin artırılması, ekonomik verilerimizin düzelmesi anlamına gelen çok kıymetli bir verimlilik dairesidir. 31 Mart Yerel Seçim sonuçları ülkemize şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun.